Aile Konutu
Aile konutu kavramı ve bu nitelikteki bir konutun tapuya şerhi işlemi, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ile yasal bir çerçeve kazandı. Ancak, bu yeni ve orijinal düzenlemenin getirdiği hukuksal haklar ve koruma düzeneği, Medeni Kanunun yürürlüğe girişinden itibaren 5 yılı aşan bir süre geçmiş olmasına rağmen kamuoyunda pek bilinmemektedir. Ancak aile konutu, aile hukuku açısından son derece önemli bir yer teşkil etmektedir.
Aile konutu, aralarında resmi nitelikte bir evlilik ilişkisi bulunan eşlerin, yaşadığı ve düzenli yerleşim amacıyla kullandıkları mekân olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, resmi nitelik taşımayan, fiilen evli gibi yaşama hallerinde, aile konutu ile ilgili yasal haklar kullanılamayacaktır.
Devamlı olarak oturulmayan, yazlık olarak kullanılan konut, aile konutu kapsamında değerlendirilmemektedir.
Türk Medeni Kanunun 194 üncü maddesine göre, eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Ülkemizde, mülkiyet haklarının, konut tapularının çok yüksek oranda, erkek eş üzerinde bulunduğu dikkate alındığında, Kanunun getirdiği düzenlemenin kadın eş yönünden önemli bir hak ve koruma düzeneği getirdiği görülecektir.
Birlikte oturulan konutun mülkiyeti, tapusu, diğer eş adına kayıtlı ise, aile konutu şerhini tapuya verdirmeniz yararlı olacaktır. Özelikle, boşanma-ayrılık vs durumunda olan eşler bakımından, tapuda hak sahibi olan eşin; diğer eşe zarar vermek kastı ile konutu, bir başkasına devir etmesi söz konusu olabilmektedir. Bu tür bir mağduriyet yaşamamak için, aile konutu şerhini, konutun bulunduğu yer tapu siciline şerh verdirmeniz yararlı olacaktır.
Tapu işlemleri bakımından, tapu kütüğünün şerhler sütununda, o gayrimenkulun, aile konutu olduğuna dair bir şerh yoksa, resmi işlemler yönünden aile konutu olduğu bilinemeyeceğinden, Kanunun aradığı şartlara bakılmaksızın, tapu memuru, devir işlemini tek eşin imzası ile gerçekleştirecektir. (Tapu kaydına güven ilkesi.) Böyle bir olumsuzlukla karşılaşmamak için, aile konutu şerhinin tapuya şerh ettirilmesi gerekmektedir.
Aile konutu şerhi, tapuda malik olmayan eşin talebi üzerine tapu kütüğünün şerhler sütununa işlenir. (Taraflar, bu şerhin konulması konusunda birlikte de istekte bulunabilirler)
Aile konutu şerhinin konulması için,
a) İkametgâh belgesi
b) Evliliği belgeleyen nüfus kayıt örneği
c) Nüfus cüzdanı ek yapılarak, istek dilekçesi ile
Tapu Müdürlüğü'ne başvurulması yeterlidir.
Aile konutu şerhi konulması için, ilgiliden kural olarak Harçlar Kanunu çerçevesinde harç vs adı altında masraf alınmamaktadır.
Aile konutu niteliğindeki bir taşınmazın, tapu maliki eş tarafından, hileli olarak başka-üçüncü şahıslara devri halinde yapılması gerekenleri, yukarıda belirttiğimiz şerhin olup olmasına göre belirlemek gerekir.
Tapuya aile konutu şerhi işlenmemiş bir konutta, tapu maliki eşin hileli devir yaptığı, işlemin mal kaçırma amaçlı olduğu ve konut alıcısının iyi niyetli olmadığı vs gerekçeleri ile tapu iptal-tescil davası açılmalıdır. Bu durumda, konut alıcısı, iyi niyetli olduğunu Medeni Kanunun 1023 maddesi (tapuya güven ilkesi) gereğince ortaya koyması halinde, konutun yeniden eş adına tescili pek mümkün görünmemektedir.
Tapuda aile konutu şerhi işlenmiş bir konut bakımından ise, Medeni Kanunun 194 üncü maddesi gereği, tek eşin imza ve rızası ile konut devir edilememekle beraber, bir şekilde böyle bir devir tapuda gerçekleştirilmiş ve üçüncü bir şahıs anılan konutun maliki olmuş ise, yukarıda belirtilen şerhin yararlı etkisini göreceksiniz. Çünkü bu halde, açacağınız tapu iptal-tescil davası sonucunda, hile-iyiniyet vs gibi ispat kurallarına çok da ihtiyaç duymaksızın, konutu yeniden eşiniz adına tescil ettirmeniz mümkün olacaktır.
Bilgi Edinme Hakkı
Madde 121 - (1) Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukukî bir neden olmaksızın kabul edilmemesi hâlinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.
58. Hükümet döneminde hazırlanan 03.01.2003 tarihli Acil Eylem Planı içinde ve Kamu Yönetim Reformu başlığı altında yer alan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Bilgi Edinme Hakkı, 9 Ekim 2003 tarihinde yasalaşmış, 24 Ekim 2003 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanmış ve söz konusu Yasanın uygulamasına ilişkin, gerek yasanın tamamlayıcısı niteliğindeki düzenleyici işlemlerin, gerekse kurum ve kuruluşlar içi birimlerin yapılandırılması açısından, ilgili yasanın yürürlük maddesi gereğince (m.32), yayımı tarihinden itibaren altı ay sonunda yürürlüğe gireceği belirtilmiş 24 Nisan 2004 tarihinde ise yürürlüğe girmiştir.
Vatandaşın belgeye erişim hakkı çerçevesinde açıklığın ve kamunun karar alma sürecinde şeffaflığın sağlanabilmesi için, "sır dereceli bilgi ve belgeler", "gizlilik", "devlet sırrı" kavramlarının tanımlanabilmesi amacıyla, Devlet Sırları Yasası ve Ticari Sırlar Yasası taslakları üzerinde yürütülen çalışmaların, 4982 sayılı kanunun yürürlüğe girişinden itibaren etkin şekilde hayata geçirilmesi ve Türk Ceza Yasası, İdari Yargılama Usulü Yasası ve Basın Yasası'nda süregelen ölçüsüzlüğün giderilerek mevzuat birliği sağlanması gerekmektedir. Ancak bütün bunlar kazanılmış hakların kaybedilmesi şeklinde asla olmamalıdır.
Bilgi edinme hakkı, hukukumuza yeni girmiş bir kavramdır. Bu kazanım, “Teb’asına hesap vermek zorunluluğunu aklından bile geçirmeyen bir devlet geleneğinden “Demokratik Hukuk Devleti”ne geçişin sancılarını en aza indirebilecek bir anahtara dönüştürülebilir. Yeter ki bu anahtarı kullanmayı, hem de doğru kullanmayı öğrenelim, açık bir topluma açılacak kapıları kendi elimizle açalım.
“Avrupa Birliği’ne Uyum” yasaları çerçevesinde çıkarılan yasalardan gibi gözüken bilgi edinme yasası daha çok dış borç sağlayan şirketlerin talep ettikleri bir yasadır. Dünya'dan 60'a yakın ülkede Bilgi Edinme Hakkı yasası vardır. 30'a yakın ülkede ise bilgi edinme hakkı anayasal güvenceye alınmıştır. Ülkemizde ise henüz anayasa güvencesi mevcut değildir. Türkiye için öncelikle anayasal güvenceye kavuşturulması ve yasanın uygulamasında karşılaşılan zorlukların aşılmasına yönelik iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir.
“Bilgi Edinme Yasası”, tüm resmi kurumlara hiç de alışık olmadıkları bir yükümlülük getirdi: “Herşey açık olacak, yurttaş istediği resmi bilgiye ulaşabilecek”. Devlet kurumlarının çoğu internet sitelerine başvuru formları eklediler, gelen başvuruları yanıtlamaya başladılar. Ancak başvuru sayısı, olması gerekenin henüz çok altında. Başvurucular bu işi pek inanarak yapmıyorlar ve aldıkları ilk olumsuz yanıtta boş verip ve devamını getirmiyorlar. “Devlettir, bize hesap vermez, elimizden de hiçbir şey gelmez” inancı –bilmem suçlayabilir miyiz?- hala çok yaygın. Oysa bu gibi olumsuz yanıtlar çoğunlukla “Devlet sırrı” denilen bulanık bir zırhın arkasına saklanarak veriliyor ve bunlara itiraz da mümkün, bu gerekçenin keyfi kullanımlarını idari yada yargısal kararlarla çökertmek de.
“Bilgi edinme hakkı” tüm bireylerin ve kurumların yasal bir hakkıdır. Verilmemesi durumunda kamu görevlileri suç işlemiş olurlar. Reddedilen bilgi edinme haklarına karşı Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu'na en geç 30 iş günü içerisinde müracaat edilmesi gerekiyor. Ayrıca bu hakkın kullandırılmaması durumunda Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurularında bulunulmalı ve gerekli durumlarda verilmeyen belge ve bilgilerin temini için İdare Mahkemelerine dava açılmalıdır.
Hasta ve Hasta Yakını Hakları
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre; "insanın, insan olarak doğmaktan gelen, vazgeçilemez ve devredilemez" hakları bulunmaktadır. Bu hakların en başında yaşam hakkı gelmektedir. Yaşam hakkının alt kümelerinden birini oluşturan sağlık hakkı ise, bireyin devletle ilişkisinden doğan ikinci kuşak insan hakları grubunda yer almaktadır.
Hasta hakkı, toplumsal haklar olarak tanımlanan ve dayanışma hakları adı da verilen üçüncü kuşak insan hakları grubundadır. Genel olarak hasta hakkı, insan hak ve değerlerinin sağlık hizmetine uygulanmasıdır.
Hasta hakkının yanı sıra, hasta yakını hakkı kavramı da son dönemde tartışılmaya başlanmış ve hasta kadar hasta yakınının da hakları olduğu kabul görmeye başlamıştır.
Lizbon bildirgesi: Dünya Tabipleri Birliği tarafından 1981 yılında yayınlanan bu bildirge ile hasta haklarına ilişkin şu esaslar kabul edilmiştir:
- Hasta, hekimini özgürce seçme hakkına sahiptir.
- Hasta, hiçbir dış etki altında kalmadan, özgürce klinik ve etik kararlar verebilen bir hekim tarafından bakılma hakkına sahiptir.
- Hasta yeterli ölçüde bilgilendirildikten sonra önerilen tedaviyi kabul veya reddetme hakkına sahiptir.
- Hasta hekimden, tüm tıbbi ve özel hayatına ilişkin bilgilerin gizliliğine saygı duyulmasını bekleme hakkına sahiptir.
- Her hastanın onurlu bir şekilde ölmeye hakki vardır.
- Hasta, uygun bir dini temsilcinin yardımı da dahil olmak üzere ruhi ve manevi teselliyi kabul veya reddetme hakkına sahiptir.
Amsterdam Bildirgesi: Mart/1994 tarihinde Avrupa'da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi adı ile yayınlanan bu belgede; sağlık hizmetlerinden yararlanma, bilgilenme onay, mahremiyet ve özel hayatın korunması, bakım ve tedavi bakımından hasta haklarına ilişkin detaylı bir yaklaşım sergilenmiştir.
Anayasa: "Her insanın, ayrımcılık yapılmaksızın tıbbi bakım görme hakkı vardır" şeklinde tanımlanabilecek tıbbi bakım hakkı, anayasada düzenlenmektedir. Anayasanın 17. maddesinde yer alan; "herkes, yaşama, maddi ve manevi değerlerini koruma ve geliştirme hakkına sahiptir" hükmü, bu hakkı anayasal güvence altına almaktadır.
Yine Anayasanın 56. maddesi, sağlık hakkı ile ilgili daha ayrıntılı düzenleme getirmekte ve yurttaşın sağlık hakkını şu ifadeler ile anayasal güvence altına almaktadır: "Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir."
Hasta hakları yönetmeliği: 1 Ağustos 1998 tarihinde kabul edilen bu yönetmelik ile ulusal hukukumuzda ilk kez hasta haklarına ilişkin bir düzenleme getirilmiş olmaktadır. Bu yönetmelikte yer alan düzenlemeye göre kabul edilen hasta hakları şunlardır:
- Sağlık hizmetinden faydalanma, tıbbi bakım hakkı.
- Eşitlik içinde sağlık hizmetine ulaşma. (Irk, din, dil, mezhep, cinsiyet, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal statü dikkate alınmadan sağlık hizmeti almak konusunda herkes eşittir.)
- Bilgi isteme. (Hasta, sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanabileceği, hangi sağlık kuruluşundan hangi şartlara göre faydalanabileceği konusunda bilgi isteyebilir.)
- Sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme.
- Personeli tanıma, seçme ve değiştirme.
- Bilgi alma hakkı. (Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların yararları, olası sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale yöntemleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek olası sonuçları, hastalığın seyri ve sonuçları hakkında yazılı veya sözlü bilgi alma hakkına sahiptir.)
- Mahremiyet ve özel yaşama saygı, tıbbi kayıtların saklanması.
- Onay. (Tıbbi müdahale için hastanın rızası (onay) şarttır. Yine kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere hasta kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddedebilir veya durdurulmasını isteyebilir.
- Güvenlik. (Herkesin, sağlık kuruluşlarında güvenlik içinde olmayı bekleme ve bunu isteme hakkı vardır.)
- Dini vecibeleri yerine getirme.
- İnsani değerlere saygı gösterilmesi.
- Ziyaretçi kabul etme.
- Refakatçi bulundurma.
- Müracaat, şikayet ve dava hakkı. (hasta ve hasta ile ilgili olan kişilerin, hasta haklarının ihlâli halinde her türlü müracaat, şikayet ve dava hakkı bulunmaktadır.)
- Sürekli hizmet. (Hasta, gerektiği sürece sağlık hizmetinden yararlanma hakkına sahiptir.)
En sık rastlanan ve en belirgin olan ihlâl, tıbbi bakım hakkı bakımından ortaya çıkmaktadır. Herkesin hiç bir ayrım yapılmaksızın koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmeti alması, sağlık hizmetlerinin herkes için eşit ulaşılabilirlikte ve sürekli olmasını gerektiren bu hak, yukarıda sıralanan rakamlar ile birlikte değerlendirildiğinde en çok ihlâle uğrayan ve yerine getirilemeyen hak olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yaşanan ekonomik krizler, bütçeden sağlık yatırım ve harcamalarına ayrılan payın her geçen yıl daha da azalması, artan enflasyon, tanı ve tedavi giderlerinin artmasına ve yurttaşın omuzuna yüklenmesine yol açmakta, sosyal güvenlik kapsamında olanlar dahil ülkenin bütün insanların en temel hasta haklarından biri olan sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkı ihlâle uğramaktadır.
Hasta-hekim ilişkisi, bilgi edinme hakkı üzerinde oturmakta ve şekillenmektedir. Bilgi edinme hakkı temel bir hak olup, diğer hasta haklarının gerçekleşmesi öncelikle bilgilenme hakkının gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. Bilgilendirilme hakkı, hastaların durumları ile ilgili tıbbi gerçekleri, önerilen tıbbi girişimleri ve her bir girişimin potansiyel risk veya yararlarını, önerilen girişimlerin alternatiflerini, tedavisiz kalmanın sonuçlarını kapsamaktadır. Görüldüğü gibi hastanın bilgilendirilmesi özel emek isteyen bir iştir ve bu amaçla özel bir zaman ayrılmasını gerektirmektedir. Ancak mevcut sağlık sistemimiz içinde hastanın bilgilendirilmesi işi savsaklanmakta, çoğu kez buna zaman ayrılamamakta, bu hakkın ihlâli de bir sistem sorunu olarak ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan ekonomik kriz ile birlikte gelir dağılımı dengesi iyice bozulmuş, milyonlarca yurttaş açlık ve fakirlik sınırı altında yaşamaya başlamıştır. Beslenme, barınma gibi temel sorunların olduğu, bunların sağlanamadığı bir ortamda hasta haklarından biri olan sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme hakkının kullanılması ütopik bir amaç olarak ortaya çıkmakta, karnını doyurma telaşı içindeki bu yurttaş, seçme ve değiştirme inisiyatifini kullanmak bir yana, en yakın sağlık kurumuna bile ulaşmakta büyük zorluk yaşamaktadır.
Bir yandan yukarıda açıklanan ekonomik durum ve diğer yandan sağlık yatırım ve harcamalarına ayrılan payın düşük olması nedeniyle yeterli sayıda sağlık personeli istihdam edilememesi, hastanın sağlık personelini tanıma, seçme ve değiştirme hakkını kullanmasının önündeki en büyük engeldir.
Tıp mesleğinin en önemli ilkelerinden birisi hastaların mahremiyetine saygıdır. Hastalar ancak yeterli ölçüde güven duydukları hekimlere veya sağlık personeline doğru bilgi verirler. Günümüzde hasta verilerinin bilgisayar ortamına yüklenmesi, sigorta kuruluşlarının hastalara ait bilgileri paylaşma istemeleri gibi sorunlar nedeniyle mahremiyet ve özel hayata saygı hakkı konusunda daha ayrıntılı ve titiz yaklaşımlar söz konusu olmaktadır. Hastanın sağlık durumu, tıbbi durumu, tanısı, tedavisi ve kişiye özel diğer tüm bilgileri, "hastanın ölümünden sonra bile gizli olarak korunmalıdır" ilkesi gereğince korunmalıdır.
Ancak ülkemizdeki durum bu hakkın sıklıkla ihlâle uğradığını ortaya koymaktadır. Hastaların tedavi seyrinin takip edildiği dosyalar gereği gibi tutulmamakta, hastalar için dosyalar oluşturulmamakta, hastanın muayene odasında sağlık durumunu doktora anlatabileceği güvenli ve özel bir ortam oluşturulamamakta, özellikle devlet hastaneleri ve SSK. hastanelerinde aynı anda iki hastanın muayenesi gerçekleştirilmekte, muayene esnasında muayene odasına bir çok kişi girip çıkabilmekte, bu dahi mahremiyet ilkesini açıkça ihlâl etmektedir. Hastaların medya yoluyla topluma teşhir edilmesi de ayrı bir etik sorun olarak ortaya çıkmakta, medyanın bu noktadaki tutumu tamamen kendi inisiyatifleri ile belirlenmektedir.
Sağlık hizmetinin güvenlik içinde alınması hakkı da ihlâle uğramaktadır. Hastane binalarının depreme dayanıklı olup olmadığı sorunu ile birlikte, sağlık kuruluşlarının gerekli temizlik ve hijyen koşullarını taşımaması, medyaya bebek kaçırma, tecavüz, hırsızlık olayları ile yansıyan hastane içi güvenlik sorunu, yangın gibi konular hak ihlâllerine yol açmaktadır.
Hastanelerin bir çoğunda, hastanın dini vecibelerini yerine getirebileceği mekanlar bulunmamaktadır. Mekanın yanı sıra dini vecibelerin yerine getirilmesinde yardımcı olacak gerekli personel de istihdam edilmemektedir.
Hasta durumu gereği ilgiye, güleryüze ve şefkate ihtiyacı olan insandır. Ancak özellikle kamunun idaresi altındaki hastanelerde, hastalar muayene edilirken yüzlerine bile bakılmamakta, hastalara ve yakınlarına nezaket dışı davranışlarda bulunulmaktadır. Hastalar görevlilerin bu tutumundan dolayı kendilerini değersiz ve yalnız hissetmektedir. Bu durum hastanın iyileşmesinde gecikmelere yol açabilmektedir.Hasta ziyareti, kuralsızlığın ve ihlâlin en çok yaşandığı konulardan biridir. Bir odada yatan 7-8 hastanın ziyaretçilerinin kısa tutulan ziyaret saatlerinde hastasını ziyaret etmeye kalkması ile tam bir curcuna yaşanmakta, yardımcı sağlık ve bakım personeli eksikliği nedeniyle sürekli olarak hasta yakınlarının hastanın ihtiyaç ve bakımı için işe koşturulması ile günün her saatinde hasta odalarında hasta olmayan insanlar bulunabilmekte, bu durum hijyen ve güvenlik sorununa yol açmaktadır.
Yeterli olanak sağlanmadığı için bu keşmekeş içinde hasta ile birlikte kalmak zorunda kalan refakatçilerin de sağlığı risk altına girmekte, kalacak yer tahsis edilmeyen refakatçiler koltuklarda, hastane bahçelerinde son derece ilkel koşullarda kalmaktadırlar.
Organ nakli bekleyen çok sayıda hasta olması, olanaksızlıklar nedeniyle yatarak tedavi edilmesi gereken hastaların ayakta tedavisinin yapılması veya hastanın hastane hastane dolaştırılması gibi nedenlerle tıbbi bakımın sürekliliği kesintiye uğramakta ve hak ihlâli doğmaktadır. Oysa ki, tıbbi bakımın sürekliliği esastır ve bu sürekliliğin hastaya bakan hekim veya sağlık kurumunca sağlanması gereklidir. Başka bir sağlık kurumunun gönderilecek hastalar, ancak o kurum hastayı kabul ettiği takdirde gönderilmelidir. Bu ilişkiyi sağlamak hekimlerin görevidir. Benzer şekilde hastaneden evine gönderilecek hasta, ancak evde bakım imkanı olduğunda taburcu edilmelidir.
Hastalığın tanı ve tedavisinde, hastaya gereksiz harcama yaptırılmadan en ekonomik sürecin izlenmesi etik bir kuraldır. Ancak ülkemizdeki uygulamalara bakıldığında, gereksiz yere hastadan talep edilen MR, tomografi, laboratuar tetkiklerinin hasta haklarını ihlâl ettiği bir gerçektir. Öte yandan bu yaklaşımın geçtiğimiz dönemde medyada sık sık rastlanılan sağlık sektöründeki yolsuzluk ve hortumlama olaylarının da alt yapısını oluşturduğu da bilinmektedir.
1998 yılında yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 7. ve 48. maddelerinde, sağlık kuruluşları bünyesinde oluşturulması öngörülen Hasta Hakları Birimlerinin bugüne kadar oluşturulmamış olması da, yönetmelikte öngörülen hakların ihlâle uğramasına neden olmaktadır. Bu konuda uzun bir süreden beri yükselen tepki sonuçta olumlu sonuç vermiş ve Sağlık Bakanlığı'nın 15.10.2003 tarihli genelgesi ile sağlık kuruluşları bünyesinde Hasta Hakları Kurulu'nun oluşturulması çalışmaları başlatılmıştır. Ancak tek başına bu kurulun hak arama sürecinde yeterli olmayacağı açıktır. Hak arama süreci içine giren yurttaş bürokrasi ve ağır işleyen adalet sistemi içinde boğulmaktadır. Açılan davaların uzun sürmesi, Sağlık Şurasının seyrek toplanması ve iş hacminin fazla olması, ilgili meslek odalarının disiplin soruşturmalarındaki ağır tutumu insanları hak arama sürecinden uzaklaştırmaktadır.
Kredi Kartı Aidatları
Bankalar tarafından haksız ve hukuksuz olarak alınan kredi kartı aidatlarının geçmiş yıllara ait bedellerini aşağıdaki yolu izleyerek geri alabilirsiniz.
Öncelikle şikâyetinize ilişkin olarak iddia konusu şikâyetinizde hak arama mercilerinde haklılığınızı ispatlayabilecek belgeler ile kanıtlanabilir olması gerekir.
Bir olgunun varlığı veya yokluğu hususunda karar merciinin ikna edilmesine ispat denir. İspata ilişkin genel hüküm Medeni Kanunun 6’ncı maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. İddiasını resmi sicil, belge ve senetlerle kanıtlayan, yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılır. Herkes tarafından bilinen olguların da ispatı gerekmez. “4077/6 . maddenin V bendinde, bir satıcı veya sağlayıcı bir şartın (genel işlem şartının) münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa bunu ispatla yükümlüdür.”
Hukuki Gerekçeler;
5411 sayılı Bankacılık Kanunu 76. Madde,
5464 sayılı Banka kartları ve kredi kartları kanunu 24/4. Madde,
818 sayılı Borçlar Kanunu 125. Madde,
4077 sayılı Tüketicinin Korunması hakkındaki Kanun 30. Madde,
4077 sayılı Tüketicinin Korunması hakkındaki Kanun 6. Madde.
Öncelikle;
1- Bankanın Genel Müdürlüğüne “İhtarname” gönderilmelidir.
2- Buradan olumlu bir cevap alınmaması halinde Hakem Heyetine müracaat edilmelidir. Hakem heyetleri ilçelerde kaymakamlıklarda, illerde Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüklerinde bulunmaktadır.
3- Hakem heyeti kararını beğenmeyen taraf kararın tefhiminden itibaren 15 gün içinde bir üst merci “Tüketici Mahkemesi” ne itiraz edebilir. Buraya müracaat ücretsizdir. Yalnız dava’nın kaybedilmesi halinde karşı tarafın mahkeme masrafları ile avukatlık ücretinin ödenmesi söz konusu olabilir.
Dilekçenize Kredi kartı sözleşmesi (Varsa), kesintileri gösteren hesap özeti, ödeme belgeleri, ihtarname, posta gönderi ekleri, yazışmalar, vd. belgelerde eklenmelidir.
Motorlu Taşıtlar Vergisi İade Hakkı
Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu 5. Maddesine dayanılarak çıkartılan 14.12.2004 tarihli 2004/8327 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince; 1.1.2005 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, indirimli MTV uygulaması başlatılmıştır.
Uygulama sadece otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtı ve benzeri araçlar bakımından geçerlidir. Kamyon, kamyonet, otobüs, minibüs, panelvan ve diğer ticari araçlar ne yazık ki bu uygulamadan yararlanamamaktadır.
Bakanlar Kurulu kararında, "otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtı ve benzeri araçlar bakımından ödenecek olan vergi tutarlarının, aracın o yıla ait kasko sigortası değerinin %5'ini aşması halinde, MTV aynı yaş grubunda bir alt kademede bulunan taşıtlara isabet eden vergi tutarı olarak uygulanır." denmektedir. Bir başka deyişle, ödenecek olan MTV'nin 20 katının aracın kasko değerinden yüksek olması aranmaktadır. Ancak burada geçen kasko değerinden aracın muhakkak kaskolu olması veya kasko poliçesinde yer alan değer kastedilmemektedir. Bahsedilen kasko değeri, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketler Birliği tarafından her yıl her model araç için yayımladığı kasko değeridir. Bu bakımdan aracınızın kaskolu olup olmaması önemli değildir. Aracınız kaskolu olmasa dahi, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketler Birliği tarafından aracınıza biçilmiş bir kasko değeri bulunmaktadır. Önemli olan bu kasko değeridir ve bu kasko değerinin öğrenilmesi gerekir.
Bu uygulama için 5 yıllık zamanaşımı öngörülmüştür. Bundan dolayı, son 5 yıla ait ödediğiniz bütün MTV leri gözden geçirmenizde fayda olacaktır. Çünkü sadece son sene için değil, geçmiş 5 yılda ödediğiniz fazladan paraları da geri alabilirsiniz.
Özellikle 1801-2000 cm3 motor hacmine sahip 4-11 yaş arası otomobillerin önemli bir kısmı fazladan MTV ödemiş bulunmaktadır. Ancak bu diğer otomobillerin indirime hak kazanmadığı anlamına gelmeyecektir. Bütün tüketicilerin aşağıda belirttiğimiz adımları takip edip, kendi aracını kontrol etmesinde fayda vardır. Ama özellikle en az 1800 cm3 motor hacmine sahip otomobillerin büyük çoğunluğunun indirime hak kazandığı tespit edilmiştir.
Senelik en az 500 TL'nin cebinizde kalmasını sağlayacak uygulama için aşağıdaki adımları tek tek izlemeniz gerekmektedir.
1) Öncelikle, www.tsb.org.tr adresine girerek aracınızın 2010 yılı kasko değeri hakkında bilgi edinin. Kasko değeri, her yıl TSRSB tarafından her araç için biçilen değeri gösterir. Aracınızın kaskolu veya kaskosuz olması önemli değildir. Her aracın bir kasko değeri muhakkak bulunmaktadır.
2) Yine aynı internet adresinden Aracınızın 2005-2009 yılları arasındaki kasko değerini de tek tek tespit ederek not edin.
3) Aracınız için 2005-2010 yılları arasındaki ödediğiniz MTV yi belirleyin.
4) Şimdi, son olarak bütün yıllara ait MTV ile kasko sigortası değerini tek tek karşılaştırın. Eğer bir yıla ait ödediğiniz MTV, aracınızın kasko sigortası değerinin %5 ini geçiyorsa, bir alt kademeden ödemeniz gereken MTV sini o yıl için fazla ödediniz demektir. Misal olarak, 1900 cm3 motor hacmine sahip 4 yaşında (2007 model) bir arabanız olsun. Aracınızın 2010 MTV si 1384TL dir. Eğer aracınızın kasko değeri 27.680 TL den daha az ise aracınızın kasko değerinin %5 i ödediğiniz MTV miktarından daha az demektir. Bu durumda indirimli MTV uygulamasına hak kazanmış bulunmaktasınız. Yani, 1384 TL yerine bir alt kademede bulunan 893TL tutarındaki MTV yi ödemelisiniz.
5) Bu aşamalardan sonra, 2005 ile 2009 yılları arasında fazla ödediğiniz bir MTV tespit ederseniz, en yakın yetkili sigorta acentesine başvurarak aracınız için kasko değer bildirim formu düzenlenmesini talep ediniz.
6) Son olarak, yetkili acente şirketinden aldığınız formla birlikte bağlı bulunduğunuz vergi dairesine düzeltme dilekçeniz ile birlikte başvurunuzu yapabilirsiniz.
Misal olarak, 2006 model Ford Mondeo 2.0İ TDCİ TREND SEDAN marka bir arabamız var. Aracımızın 2010 kasko değerini yukarıda belirttiğimiz siteden öğreniyoruz. Kasko değeri 27.550 TL olarak belirlenmiş. Hemen EK-1 deki tabloya bakarak aracımız için 2010 yılında ödeyeceğimiz MTV tutarını öğrendik. 2010 yılı MTV tablosunda 1801-2000 cm3 e kadar 5 yaşandaki araç için 1384 TL MTV belirlenmiş. Şimdi, indirime hak kazanıp kazanmadığımızı öğrenmemizin zamanı geldi. 1384 TL'nin 20 katını buluyoruz. 27.680 TL ediyor. Aracımızın kasko değeri ise 27.550 TL idi. O halde, aracımızın kasko değeri ödeyeceğimiz MTV tutarının 20 katından daha az çıktığına göre MTV indirimine hak kazanmış bulunuyoruz. Demek ki, aynı yaş grubunda bir alt kademedeki MTV tutarını ödememiz gerekiyor. Hemen EK-1 deki tabloya yeniden bakıyoruz. 1384 TL olarak yazan MTV tutarının bir üst satırında yazan tutara (1601-1800 cm3 e kadar 5 yaşındaki araca denk gelen tutara) bakıyoruz. 893 TL yazıyor. Netice olarak, 1384 TL yerine 893 TL ödememiz gerektiğini artık biliyoruz. Eğer ödemiş bulunuyor isek geri almak için, henüz ödememiş isek indirimli ödemek için yukarıdaki 5. ve 6. adımlarda yazanları uygulayarak indirimli MTV uygulamasından yararlanmış oluyoruz.
Sigorta Tahkim Komisyonu
Sigorta Tahkim Komisyonu, 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 30 uncu maddesiyle, sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği nezdinde kurulmuştur.
Komisyon, bir Müsteşarlık temsilcisi, iki Birlik temsilcisi, bir tüketici derneği temsilcisi ile Müsteşarlıkça belirlenen bir akademisyen hukukçu temsilcinin katılımı ile oluşmuştur.
Sigorta Tahkim Komisyonu, çalışmalarını, Komisyon üyelerinden oluşan Komisyon Başkanlığı ile Başkanlığa bağlı görev yapan Komisyon müdürü, Komisyon müdür yardımcısı, sigorta raportörleri ve diğer yardımcı personel eliyle yürütür. Komisyona yapılan başvurular öncelikle raportörler tarafından incelenir ve bu aşamada çözümlendirilemeyen başvurular, Komisyon tarafından bağımsız sigorta hakemlerine iletilir.
Sigorta ettiren veya sigortadan menfaat sağlayan kişiler, üye sigorta kuruluşlarıyla yaşadıkları sigorta sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü için Komisyona başvurabilir. Bu kapsamda, sigorta sözleşmesinden doğan bir uyuşmazlığa istinaden üye sigorta kuruluşuna başvurmuş, ancak talebi karşılanmamış olan sigortalı, sigorta ettiren ya da sigorta sözleşmesi ile menfaattar olarak belirlenmiş gerçek ve tüzel kişilerin Komisyona başvuru yapmaları mümkündür. Ancak başvurunuzun Komisyon tarafından ele alınabilmesi için uyuşmazlığın mahkemeye, Tüketici Sorunları Hakem Heyetine veya Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu çerçevesinde tahkime intikal etmiş olmaması gerekmektedir.
Komisyona üye bir sigorta kuruluşu ile aranızdaki sigorta sözleşmesinden kaynaklanan her türlü uyuşmazlık için başvuruda bulunmanız mümkündür. Ancak Komisyona başvuruda bulunmadan önce mutlaka talebinize ilişkin olarak ilgili sigorta kuruluşuna yazılı olarak başvurmuş olmanız gerekmektedir.
Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvuruda bulunulabilmesi için uyuşmazlığa konu rizikonun, hakkında başvuruda bulunulan sigorta kuruluşunun tahkim sistemine üye olduğu tarihten sonra meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bu nedenle hakkında başvuruda bulunacağınız kuruluşun üyelik tarihini, sitemizde yer alan üye kuruluşlar sayfasından kontrol etmeniz önem taşımaktadır. Üyelik tarihinden önce meydana gelen rizikolara ilişkin başvurular Komisyon tarafından dikkate alınmayacaktır.
Bununla birlikte başvuru sahibi ve üye sigorta kuruluşunun aralarında yapacakları açık ve yazılı bir sözleşmeyle, üyelik tarihinden önce meydana gelmiş olan somut bir uyuşmazlık hakkında da Komisyona başvuruda bulunulabileceğini kararlaştırma hakları saklıdır.
Komisyona başvuruda bulunmak için öncelikle; uyuşmazlık tutarı 5.000 TL'ye kadar olan başvurular için 30 TL, uyuşmazlık tutarı 5.001 ila 15.000 TL arasındaki başvurular için 90 TL, uyuşmazlık tutarı 15.001 TL ve üzerindeki başvurular için ise 225 TL başvuru ücretinin Ziraat Bankası şubelerinden kurum tahsilat programı aracılığıyla Sigorta Tahkim Komisyonu hesabına yatırılması gerekmektedir. Başvuru ücretleri internet üzerinden de Komisyonun Ziraat Bankası Bankası Bağlarbaşı Şubesi 50256701-5015 numaralı hesabına yatırılabilir (Şube Kodu: 824).
Bunun yanında, hakemler kararlarında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer alan ilgili hükümler çerçevesinde yargılama masraflarına da hükmedeceklerdir.
Komisyona başvurmadan önce, mutlaka ilgili sigorta kuruluşuna talebinizle ilgili olarak yazılı bir başvuru yapmış olmanız gereklidir. Buna karşı, sigorta kuruluşu, kendisine yaptığınız başvuruyla ilgili olarak size nihai yanıtını içeren bir yazı göndermiş, ancak talebiniz karşılanmamışsa veya 15 iş günü geçmesine rağmen nihai yanıtını size ulaştırmamışsa, talebinizle ilgili olarak Komisyona başvuruda bulunabilirsiniz.
Komisyonun internet sitesinden veya Komisyondan temin edebileceğiniz başvuru formunu eksiksiz olarak doldurup imzaladıktan ve altıncı soruda belirtilen başvuru bedelini yatırdıktan sonra iddianızı ispatlayacak diğer belgelerle birlikte şahsen ya da posta ile Komisyona başvuru yapmanız mümkündür.
Komisyonun internet sitesinden veya Komisyondan temin edilerek eksiksiz olarak doldurulumuş ve imzalanmış başvuru formu, sigorta kuruluşundan başvurunuza karşılık aldığınız nihai olumsuz cevap yazısı (talebinize 15 iş günü içinde cevap alamadıysanız bunu ispat eden belge), başvuru ücretinin yatırıldığa dair banka makbuzu ve iddianızın ispatını kolaylaştıracağını düşündüğünüz diğer belgelerle birlikte Komisyona başvurabilirsiniz.
Resmi bir vekâleti belgelemek suretiyle baroya kayıtlı bir avukat da sizin adınıza Komisyona başvuruda bulunabilir.
Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvuru süreci mümkün olduğunca kişilerin uzman yardımına ihtiyaç duymasını gerekli kılmayacak şekilde tasarlanmış olduğundan Komisyona şahsen başvuru esastır. Ancak, kişilerin avukat tutma hakkı da saklıdır.
Komisyona yapılan başvurularda, hakemler, ilke olarak başvuru sırasında sunacağınız belgeler ve dosyanın içeriğine göre karar verecek, ancak gerekli görülen hallerde duruşma da düzenleyebilecektir.
Uyuşmazlık, Mahkemeye, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre tahkime ya da Tüketici Sorunları Hakem Heyetine intikal etmişse söz konusu uyuşmazlık, Komisyon tarafından değerlendirmeye alınmayacaktır.
Evet, mümkündür. Ancak bu durumda Komisyona başvuru ücretini, talep ettiğiniz yabancı para cinsinden meblağın başvuru tarihindeki T.C. Merkez Bankası döviz satış kuruna göre hesaplanacak Türk Lirası karşılığına göre yatırmanız gerekmektedir.
Komisyona gelen başvurular öncelikle, Komisyon Raportörleri tarafından incelenir.Raportörler tarafından çözümlendirilemeyen başvurular bağımsız sigorta hakemlerine iletilir. Hakemler incelemeyi tamamladıktan sonra kararlarını Komisyona iletir ve Komisyon söz konusu hakem kararını, gereği yapılmak üzere yetkili mahkemeye gönderir.
Başvurunuz Komisyona ulaştıktan sonra söz konusu talebinizin, Komisyon Raportöleri tarafından en geç 15 gün içerisinde ön incelemesi tamamlanarak, başvurunuzun sigorta hakemlerine havale edilip edilmeyeceğinin kararı verilir. Eğer başvurunuzun sigorta hakemleri tarafından sonuçlandırılmasına karar verilirse, dosyanız Komisyon tarafından hakem listesinden seçilen bağımsız hakemlere iletilir. Hakemler incelemeyi en geç 4 ay içerisinde tamamladıktan sonra (Taraflar anlaşarak bu süreyi uzatabilirler) kararlarını Komisyona iletir ve Komisyon, söz konusu hakem kararını gereği yapılmak üzere 3 iş günü içerisinde yetkili mahkemeye gönderir.
Evet. Başvurunuz sırasında size verilecek bir şifre ile internet sitemiz üzerinden dosyanızın hangi aşamada olduğunu takip edebilirsini
Komisyondan, başvuru şartları, başvuru formunun doldurulması, başvurunuzun bulunduğu aşama ve tahkim sürecinin işleyişine ilişkin diğer konularda bilgi alabilirsiniz. Ancak Komisyon, görevini tam bir tarafsızlık içinde yerine getirmekle yükümlü olduğundan, başvuru sahibine veya üye kuruluşa herhangi bir şekilde hukuki görüş veya tavsiye bildirmesi söz konusu olmayacaktır.
Komisyona yaptığınız başvurunun bağımsız sigorta hakemleri tarafından incelenmesinin ardından verilecek karar, Komisyon tarafından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 532 inci maddesi uyarınca gereği yapılmak üzere yetkili mahkemeye iletilecektir.
Komisyona yapılan başvurularda, tutarı 40.000 TL'ye kadar olan uyuşmazlıklara ilişkin verilen kararlar (taraflar aralarında yapılacakları yazılı bir sözleşme ile bu miktarı artırabilir) kesindir. Bu miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen kararlar için ise taraflar temyiz yoluna gidebilir. Ancak her halükarda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 533 üncü madde hükümleri saklıdır.
Hayır. Komisyon, sigorta ettiren veya sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler ile riski üstlenen taraf arasında sigorta sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların çözümü amacıyla kurulmuştur.
Sigorta kuruluşları için kurallar belirleyemez. Bu görev, Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü ile Sigorta Denetleme Kurulu gibi düzenleyici ve denetleyici kurumlar tarafından yerine getirilmektedir.
Sigortacılık yapan kuruluş ile sigorta ettirenler arasındaki tutarı 40.000 TL'ye kadar olan uyuşmazlıklarda, sigorta hakemleri tarafından verilen kararlar (taraflar aralarında anlaşarak bu miktarı artırabilir) kesindir. Bu miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen kararlar için ise taraflar temyiz yoluna gidebilir. Her halukarda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 533 üncü maddesi hükümleri saklıdır.
Trafik Kazazedesinin Hakları
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu; trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümler bakımından Sağlık Bakanlığı ve Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı'na bazı sorumluluk ve görevler yüklemiştir.
Yasanın 8. maddesine göre;
Sağlık Bakanlığı:
1.Karayollarında meydana gelen trafik kazaları ile ilgili ilk ve acil yardım hizmetlerini planlamak ve uygulamak,
2.Trafik kazalarında yaralananların en kısa zamanda sağlık hizmetlerinden istifadelerini temin etmek üzere, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü de alınarak karayolları üzerinde ilk yardım istasyonları kurmak, bu istasyonlara gerekli personeli, araç ve gereci sağlamak,
3.Her ilde trafik kazaları için eğitilmiş sağlık personeli ile birlikte yeteri kadar ilk ve acil yardım ambulansı bulundurmak, zorundadır.
Yine 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 8. maddesi ile karayolları trafik yasasına ilişkin sigorta hizmetleri ile ilgili olarak Hazine Müsteşarlığı görevli kılınmıştır.
Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, Hazine Müsteşarlığı'ndan faaliyet izni alan sigorta şirketleri tarafından yapılır.
Bu sigorta; Karayolları Trafik Kanununun öngördüğü motorlu aracın bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı ruhsat sahibinin üzerindeki yasal sorumluluğu, belli limitler dahilinde güvence altına almaktadır.
Sigorta Sözleşmesi poliçe ile öngörülen primin ödenmesiyle yürürlüğe girer ve sigorta şirketinin sorumluluğu başlar.
2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 91. maddesi gereğince, karayolu trafiğine katılacak her araç, mutlaka bu sigorta kapsamında olmalıdır. Bu zorunluluğun nedeni, trafik kazası ile meydana gelen maddi hasar, ölümlü ve yaralamalı insani kayıplara ilişkin zararların en çabuk şekilde giderilmesini sağlamaktır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 108. maddesi ile yukarıda açıklanan zorunlu mali sorumluluk sigortasına tabi olan araçların sebep olacakları zararların karşılanması amacıyla geliri trafik sigorta poliçe bedellerinden karşılanmak suretiyle Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı oluşturulmuştur.
Bu fon Hazine Müsteşarlığı bünyesindeki Sigortacılık Genel Müdürlüğüne bağlı Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği bünyesinde yer almaktadır.
Bu fonda biriken paralar ile Zorunlu Trafik Sigortasını yapan şirketin iflâsı halinde ödemekle yükümlü olduğu tazminat tutarları ödenir, kazayı yapan motorlu aracın kimliğinin saptanamaması halinde veya zorunlu trafik sigortası yapılmamış veya yasal limitler dahilinde yapılmamış aracın kazaya sebebiyet vermesi veya bir aracın gasp edilerek veya çalınarak akabinde kazaya neden olduğu hallerde, oluşan hasar bedeli ödenir.
Bu yönetmelik ile "kısa zamanda ulaşılabilir" olması esasına bağlı olarak Sağlık Bakanlığı'nın koordinasyonunda kamu ve özel bütün ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla acil sağlık hizmetlerinin tek merkezden yönetilmesi ve hizmetin yürütülmesi hususu düzenlenmektedir.
Yönetmelik hükümlerine göre; trafik kazası geçiren yaralı kişi, olay yerine en yakın, acil servis eğitimi ve organizasyonunu tamamlayarak Sağlık Bakanlığı'ndan yetki alan özel ya da kamuya ait sağlık kuruluşuna kaldırılır, tüm tetkik, tedavi ve müdahaleleri yapılır. Acil servis, hastanın sosyal güvencesi olup olmadığına, bağlı bulunduğu sosyal güvenlik kuruluşunun nevine ve hastanın diğer özelliklerine bakmaksızın, stabilizasyon sağlanıncaya kadar bütün tıbbi hizmetleri ücretsiz sunar.
Meydana gelen trafik kazaları nedeniyle oluşan tedavi giderlerin karşılanabilmesi, yani "Sağlık Bakanlığı'na bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından sunulan ilk ve acil yardım hizmetleri ile tedavi hizmetlerinin bedelinin takibi ve tahsili" için Sağlık Bakanlığı Karayolları Trafik Döner Sermaye İşletmesi kurulmuştur.Bu İşletme marifetiyle motorlu araçların sebep oldukları kazalarda yaralanan kişiler için verilen bütün teşhis, tedavi ve ambulans hizmetlerinin giderleri ve tedavinin gerektirdiği diğer giderler karşılanmaktadır.
Tüm bu hukuk düzenlemeleri karşısında sonuç olarak trafik kazası nedeniyle yaralanan bir kimsenin sahip olduğu hakları şu şekilde sıralamak mümkündür:
- Trafik kazazedeleri her ne şart altında olursa olsun kaza yerine en yakın, acil sağlık hizmeti vermeye yetkili kamu ya da özel sağlık kuruluşuna kaldırılır.
- Kendisine her türlü tıbbi müdahale, teşhis, tedavi işlemleri uygulanır.
- Tüm bu sağlık hizmetleri için trafik kazazedesinden herhangi bir ücret talep edilmez.
- Yapılan tüm giderler döner sermaye işletmesi tarafından, ilgili sigorta şirketi ya da yukarıda sözü edilen fondan tahsil edilerek karşılanır.